KURTULUŞ SAVAŞINDA ESKİŞEHİR
Eskişehir, tarihin her döneminde, önemli bir ticari, ekonomik ve stratejik noktada olmuştur. Geniş ve verimli ovaları, Anadolu’yu batı doğu ve kuzey güney doğrultularında kesen doğal yolların Eskişehir’de buluşması, bu yolların askeri ve ticari önemi, bölgenin hep göç almasının ve savaşların sahnesi olmasının temel nedenleri arasındadır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun, Birinci Dünya Savaşı’ndan müttefikleriyle birlikte yenik çıkması, askeri vesiyasi açılardan zayıflaması ve 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi ile bu yenilginin uluslararası platformda tescil edilmesi, büyük bir devletin sonunu ve genç, Türkiye Cumhuriyeti’nin de başlangıcını haber veriyordu.
20. yüzyılın başlarında Eskişehir, bağımsız bir mutasarrıflıktı ve çevresiyle birlikte kalabalık bir nüfusa sahipti. Bugün olduğu gibi o günlerde de tarım, Eskişehir’in yaşamında önemli bir yer tutuyordu. 1890’lı yıllarda Eskişehir’e gelen demiryolu da gelişerek, doğal ticaret yollarını takip etmiş, Eskişehir,batıdan gelip doğu ve güneye giden demiryollarının bir kesişim noktası haline gelmişti. 1892 yılında kurulan Cer Atölyesi, demiryolunun ve demiryolu araçlarının bakım ve onarımını yapan önemli bir kuruluş olma özelliğini de taşıyordu. Demiryolu Eskişehir’in ticaretini canlandırmış, burayı ticaretin yanı sıra askeri açıdan da önemli bir stratejik nokta konumuna getirmişti
Mondros Müterekesi’nin maddelerinden biri de; İtilaf Devletleri’nin Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki önemli noktaları güvenlik gerekçesiyle işgal edebilecekleri hükmünü taşıyordu. Bu maddeye dayanarak 13 Kasım 1918 tarihinde herhangi bir karşı direnişle karşılaşmadan İstanbul’a çıkan İngiliz kuvvetleri, İstanbul Bağdat demiryolu hattı boyunca kendilerince önemli gördükleri yerleri işgal etmeye başladılar, bu işgalden 1919 yılının ocak ayı sonlarında Eskişehir’de nasibini aldı. 520 mevcutlu bir İngiliz birliği Eskişehir İstasyonu çevresinde karargahlarını kurdu.
Mondros Müterekesi’nin maddelerinden biri de; İtilaf Devletleri’nin Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki önemli noktaları güvenlik gerekçesiyle işgal edebilecekleri hükmünü taşıyordu. Bu maddeye dayanarak 13 Kasım 1918 tarihinde herhangi bir karşı direnişle karşılaşmadan İstanbul’a çıkan İngiliz kuvvetleri, İstanbul Bağdat demiryolu hattı boyunca kendilerince önemli gördükleri yerleri işgal etmeye başladılar, bu işgalden 1919 yılının ocak ayı sonlarında Eskişehir’de nasibini aldı. 520 mevcutlu bir İngiliz birliği Eskişehir istasyonu çevresinde karargahlarını kurdu. İngilizlerin Eskişehir istasyonu ve çevresini işgal ettikleri dönemde Eskişehir mutasarrıfı Hilmi Bey’di ve bu kişi Damat Ferit Paşa tarafından kurulan ve işgalcilere sempati duyan Hürriyet ve İtilaf Hükümeti ‘nin adamıydı. İşgal Eskişehir halkı tarafından nefretle karşılandı ve gösteriler düzenlenmeye başladı. Hilmi Bey işgale karşı yapılan başkaldırı ve gösterileri “huzur bozucu ayaklanmalar” olarak niteliyordu. Eskişehir’de 17 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgalini kınayan bir miting düzenlendi. Bu miting sonrasında işgalcilere karşı olan direniş, giderek daha örgütlü hale geldi ve güçlendi; direnişi başlatanlar Eskişehirli aydınlardı. Bu tarihlerde 20. Kolordu Komutanı olan Ali Fuat Paşa ve Çerkez Ethem’in de Kuvayı Milliye örgütlenmesine ve Eskişehirli direnişçi aydınlara destekleri oluyordu. Ayrıca Ali Fuat Paşa, süvari yarbayı Atıf Bey’i de Eskişehir Mıntıka Komutanlığı’na atamıştı. Atıf Bey, mutasarrıf Hilmi Bey’e karşı olan görüşleriyle de tanınıyordu. Atıf Bey, demiryolu dolayısıyla Eskişehir’in ne denli önemli bir stratejik noktada olduğunun farkındaydı. 4 Eylül 1919’da gerçekleştirilen Sivas Kongresi, bir başkaldırının, bir direnişin örgütlü olarak başlamasının da göstergesiydi. Bu kongreye Eskişehir’den üç delege katıldı. Bunlar; Bayraktarzade Hüseyin Bey. (Akbaşlı) Hüsrev Sami ( Kızıldoğan ) Siyahizade Halil İbrahim Bey’di. Kongrenin tutanaklarının bastırılması için gerekli maddi kaynak yoktu ve baskı için Eskişehir delegesi Bayraktarzade Hüseyin Bey 200 Osmanlı Altını bağışta bulundu ve tutanaklar böylelikle basılabildi ve bu onur Eskişehir’in ve Eskişehir’lilerin oldu.
1920 yılında Eskişehir Belediye Reisi’ni Avukat Takyeddin Beydi. Bilgili ve vatansever bir insandı. Şeyh Şunusi Eskişehir’e uğradığı zaman, bu zatın evinde kalmıştı. Muhasebeci Sabri bey ve Takyeddin beyler, Kuvayi Milliye’ye hizmet ediyorlardı. Bu hali gören Kiraz Hamdi Paşa Istanbul’a kaçtı.
Yeşil efendi Müdafaai Hukuk Cemiyetini kurdu. Eskişehirli Emim Sazak, Osman Işık beyler de bu cemiyete girdiler. Eskişehir zenginleri kese kese altınlarımı bu cemiyete senet almadan, gönül rızasiyle teslim ettiler. Bu paraları vatan kurtuluşuna terk ettiler. Bu cemiyet, kuvayi milliyeye girenlere otuzar lira verdi. Silâh ve at temim etti. Bir gün bu milis çeteler, şehirde nümayiş yaptılar. Hepsi’nin kıyafetleri pek garipti, çeşitli silâhlar ve külahlar giymişlerdi. Mahalleler arasında dolaştılar, ingilizleri tehdit, Türklerin de, maneviyatlarını yükselttiler.
Bir müddet sonra, Kafkasya’dan Kızıl Ordu’nun gelmekte olduğu haberi yayıldı. Erzurum’a geldiler, bir müddet sonra Ankara’ya geldiler, havadisi duyuldu. Nihayet bir sabah, Eskişehir sokaklarında, başlarında kalpak, üzerinde kırmızı elbiseler göğüslerinde iki sıra fişek ve ellerinde mavzer, kızıl ordu askerleri caddelerden geçtiler. Çok görünmek için, bir geçtikleri yerden, tekrar tekrar, geçtiler. Sonradan bir yoldaşlar çetesi kuruldu. Bunların parolası bir ekmeğin yarısı senin, yarını benimdi. Yunanlı’lar Miler hattını açmışlar, Balıkesir ve Bursa üzerine harekâta hazırlanmışlardı. Bunlarla, Aydın efeleri ve Salihli’de Çerkez Etem kuvvetleri çarpışıyordu.
Eskişehir’den İngilizleri atmak lâzımdı. Bu ödevi üzerine Ali Fuat paşa (Cebesoy) aldı. 24. tümenin, 189 uncu piyade alayını, bir de 24 üncü tümenin kudretli dağ taburunu alarak 1920 yılında Eskişehir’de göründü. Aynı zamanda Ankara’da efelerden bir çete de Eskişehir’e hareket etti.
Bu kuvvetler, Eskişehirin tepelerini tuttular. Ali Fuat Paşa topçu kuvvetini çok göstermek maksadıyla, soba borularını tepelere yerleştirdi. Uzaktan bütün tepelerin toplarla dolu olduğu zannedildi. Eskişehirin vatansever evlatları sevinç içinde kaldı.
Halka :
– Yeşil ordu geldi, diye bir haber yayıldı, İngilizler Yeşil Ordunun geldiğini zannettiler. Çünkü bütün tepeler topla dolmuştu. Hiç bir mukavemet göstermeden, bütün kuvvetlerini Eskişehir’den çektiler. Ertesi gün 189 uncu alay, Eskişehir’e girdi. Halk sevinç gözyaşlarıyla Millî kuvveti alkışladı. Yeni bir vali tâyin edildi. Derhal gençler Kuvayi Milliyeye girdiler.
İngilizler Eskişehir’den kaçarlarken, Geyve köprüsünü attılar. Eskişehire Yarbay Akif Bey mevki komutanı tâyin olundu.
Hacı Hüseyin bey de Emniyet müdürü oldu.
Bu sıralarda Çolak İsmail Hakkı bey Kütahya’da bir alay teşkil etti. Ayrıca teğmen Halil Nuri Yurdakul’da Eskişehir’de bir Mehter takımı kurdu. Bir müze açtı. Aynı zamanda (Azmi Millî) adlı bir müfreze meydana getirdi. Bayrağına (Müslümanlar beklediğiniz kıyamet bu günlerdir, birlesiniz kurtuluruz. 2 Temmuz 1920) yazılı idi. Gençler bu müfrezeye yazıldılar. Ayrıca Kuşcubaşı Eşref Bey de bir kuvvet kurdu.
Ali Fuat paşa (Garp cephesi) komutanı tayin olundu. Ali Fuat Paşa kuvvetleriyle Geyve boğazı tepelerini tutarak, İngiliz, Rum çeteleriyle savaşa girişti. Bu sırada Albay Mahmut beyi çerkezler Düzce’de şehit ettiler. Düşmanlara karşı hareket başlayınca, Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) Eskişehir’e gelip cepheyi inceledi. Atatürk istasyonda bulunan bir binada kaldı.
Kuvayi milliyenin en büyük kuvveti “Kuvayi Seyyare” adıyla Çerkeş Ethem’in idaresinde bulunmaktaydı. Ethem sık sık Eskişehir’e geliyordu. Ethem Düzce, Yozgat isyanlarını bastırınca şımardı. Emir dinlemez oldu. Memleketi nizami orduların değil, bir halk teşkilâtı olan Kuvayi Milliyenin kurtarabileceğime inandı. Bunu Sovyet Rusya da istiyordu. Bu emelini yerine getirmek isteyen Çerkes Ethem muharrirlerden Arif Oruc’a “Yeni Dünya” gazetesini çıkarttı. Gazetenin adı Yeni Dünya Seyyare idi. Gazete Eskişehir Tahıl pazarında Tahir Beyin matbasında basılıyordu, yazarları Celâl, Alâaddin idi. Yeşil ordu cemiyetinin organı idi. Komünizm ihtilâlini tutuyordu. Bu zamanlar Ankarada “Türkiye Komünist Partisi” ve “Halk Istirakiyyun” partileri kurulmuştu. Bir de yeşil ordu cemiyeti vardı. Yeşil ordu Kızıl Ordu’ya mukabele edemedi. Fakat Atatürk hepsini kapattı. Yeni dünya gazetesinin makineleri Ankara’ya nakledildi ve Hakimiyeti Milliye gazetesine verildi. Garp cephesi komutanlığına Albay İsmet Bey tayin edilince, Çerkeş Ethem isyan ederek, Yunanlılar tarafına geçti. Yunanlılarla, Birinci, ikinci inönü savaşları oldu. Bundan sonra Yunanlılar ordumuzu Kütahya’da bozdu. Türk orduları Sakarya hattına çekildi. Fakat Yunanlılar 1921 tarihinde Eskişehir’i işgal ettiler. Kral Kostantin Eskişehir’e geldi.
Türk Batı Cephesi güçleri Çifteler’e dek geri çekildi. Durum Türk kuvvetlerinin tümüyle aleyhine dönmüştü. İşgal kuvvetlerinin Ankara yakınlarına kadar gelmesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde rahatsızlıklara neden olmuştu. Milli Savunma Bakanı Fevzi Paşa Ankara’nın terk edilerek meclis çalışmalarının Kayseri’ye taşınmasını istiyordu. Ancak TBMM’de kesinlikle Ankara’nın terk edilmemesini yönünde karar aldı ve 5 Ağustos 1921 tarihinde Mustafa Kemal meclis yetkileriyle donatılarak Başkomutan oldu.
Yunanlıların Eskişehir’i işgalini ve yaşananları Suzan Albek kitabında şöyle aktarır: “Türk ordusu Eskişehir’i boşalttıktan sonra, Yunan elini kolunu sallayarak girdi buraya. Aylardan temmuz, Eskişehir’de zerdali vaktiydi. Yunan ordusu dağınık, perişandı. İlk günler Aşağı Mahalledeki çarşının dükkanlannı yağmaladılar. Kurşunlu caminin Menzilhanesini erzak deposu, Aşhaneyi mutfak yaptılar. Semahane Yunan askerleriyle doldu. Kumandanlar Fransız mektebine, Doğaloğlu hanı ve diğer büyük binalara yerleştiler. Odunpazanndaki Turan Numune mektebi hastane oldu. İşgalden iki gün önce Ankara yönüne göçmüş zenginlerin evlerine yerleştiler. Bütün evlere beyaz bayrak asın dediler, astık. Gece dokuzdan sonra sokağa çıkmayın dediler, çıkmadık. Bahçe duvarlanna delik açtık, sokağa çıkmadan birbirimize gidip geldik.” (Albek, 1991, s. 193)
Bu arada Yunanlıların Eskişehir’i işgallerinden iki gün sonra 22 Temmuz 1921’de Yunan kralı Konstantin Eskişehir’e geldi, yanında Yunan ordusunun üst rütbeli subayları bulunmaktaydı. Eskişehir’de yapılan toplantıda kral Konstantin Yunan Orduları Başkomutanı oldu, bundan beş gün sonra Kütahya’da yapılan bir başka toplantıda ise Ankara’ya saldırı kararı alındı. Yunan Ordusu yaptığı büyük hazırlıklardan sonra, üç koldan 13 Ağustos’ta Türk mevzilerine karşı hücuma geçti. Bundan sonraki bölümü kronolojik olarak gün gün ele alabiliriz:
1 Ağustos 1921: Sivrihisar, 16 Ağustos’ta Mihallıçık işgal edildi.
21 Ağustos 1921: Yunan Ordusu Sakarya Nehri’nin Güneyine geçti, 23 Ağustos’a dek ciddi bir direnişle karşılaşmayan işgal ordusu komutanı Papulas, Batı Cephesi mevzilerine saldınlması ve ve cephenin iki yerden yarılmasını istedi.Mangal Dağı’nı tutan Türk birlikleri Mangal Dağı’nda bir alaylık güç bırakarak geri çekildiler.
24 Ağustos 1921: Yunanlılar Mangal Dağı’nı ele geçirdiler, ancak Türklerin burayı çok çabuk terketmelerinden de kuşku duydular. İki gün beklemeyi tercih ettiler. Bu beklemeden yararlanan Başkomutanlık, mevzilerin arkasına güç yığdı.
25 Ağustos 1921: Yunanlıların saldırısı püskürtüldü. Ancak Yunan kuvvetleri çok geniş bir alana yayılmıştı.
30 Ağustos 1921: Yunan birlikleri yeni bir saldırı başlattılar, beş gün boyunca süren çatışmalarda büyük kayıplar verdiler ve Çal Dağı’nı zorlukla ele geçirebildiler.
4 Eylül 1921: Yunan Komutanı Papulas Savaş bakanına yazdığı bir raporda Ankara’ya kadar ilerlemenin olanaksız olduğunu belirtti.
6 Eylül 1921: Mustafa Kemal, Fevzi Paşa (Çakmak) ve İsmet Paşa yaptıkları toplantıda Yunan kuvvetlerinin iyicegüç kaybettiği konusunda fikir birliğine vardılar.
7 Eylül 1921: Keşif saldırıları yapıldı ve iyi sonuçlar elde edildi.
10 Eylül 1921:Türk Kuvvetleri ” Genel Karşı Saldın” karan aldı ve Dua Tepe ele geçirildi. Yunanlılar Beylikköprü sırtlarına dek gerilediler.
12 Eylül 1921: Kartaltepe ve Beştepe ele geçirildi
13 Eylül 1921: Yunan birlikleri tümüyle Sakarya’nın batısına geçtiler.
14 Eylül 1921: Yunanlıları izleyen Mürettep Süvari Tümeni Sivrihisar’a girdi.
17 Eylül 1921: Türk Kolorduları Yunanlıları güneyden sarmaya başladı, Papulas Eskişehir’e çekilmeyi planladı. Aynı gün öncü birlikler Mihalıççık’a girdiler.
20 Eylül 1921: Cephane yetersizliği dolayısıyla oldukça yavaş hareket edebilen Türk birlikleri, Sakarya’nın batısına geçtiler.
23 Eylül 1921: Yunan birlikleri Eskişehir’e dek geriledi, burada yeni güçler ve cephanelerle desteklendi. 1921 yılının eylül ayı sonlarında bitebilecek olan Yunan işgali, malzeme ve cephane yetersizliği dolayısıyla bir yıl kadar uzadı. Bu arada Yunanlıların Avrupa’da siyasi destek arayışları devam ediyordu, ancak İngiltere ve Fransa gibi güçlü devletler, savaşın sonunu görmüşlerdi, dönemin Fransa Başbakanı Briand, Yunanlıların Türklerle bir an önce barış yapmalarını önerdi, İngiliz Başbakanı Lloyd George ise bir an önce Serv ruhunun terk edilmesi gerektiğini söylemeye başlamıştı. 1922 yılının bahar ayları boyunca hem Türk birlikleri, hem de Yunan birlikleri karşılıklı saldırı için hazırlıklarını yaptılar. Yunan Ordusu’nun başına Hacı Anesti getirilmişti.
22 Ağustos 1922: Mustafa Kemal tüm hazırlıkların 15 gün içinde tamamlanması buyruğunu verdi.
24 Temmuz 1922: Yunanlılar İstanbul’u işgal için bir harekata girişti, bu harekat Türk saldırısının hızlanmasını sağlamaktan başka hiç bir işe yaramadı.
26 Ağustos 1922: Büyük Taarruz başladı.
30 Ağustos 1922: Büyük Taarruz bitti.
1 Eylül 1922: Seyitgazi düşman işgalinden kurtuldu.
Kurtuluş Savaşı’nda Eskişehir:
Mustafa Kemal Atatürk, 15 Ocak 1923’te Hükûmet Konağı’nda yaptığı konuşmada vurguladığı gibi Eskişehir, savaşın kazanılmasında büyük katkı yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa, bu nedenle kentin imarıyla yakından ilgilenmiştir. Cumhuriyet döneminde yapılan yatırımlarla kısa zamanda modern bir kent yaratılmaya çalışılmıştır.
Cumhuriyet ilan edildikten sonra Eskişehir 1925 yılında il olmuştur. 1926 yılında Eskişehir’in, Sivrihisar, Mihalıççık ve Seyitgazi olmak üzere üç ilçesi bulunmaktaydı. 1954 yılında çıkarılan kanunla Çifteler ve Mahmudiye, 1957 yılında çıkarılan diğer bir kanunla da Sarıcakaya ilçe hâline getirilmiş ve ilçe sayısı 6’ya çıkmıştır..
Daha sonra 1987 tarihinde 3392 sayılı kanunla Alpu, Beylikova ve İnönü; 9 Mayıs 1990 tarih ve 3544 sayılı kanunla Günyüzü, Han ve Mihalgazi ilçe hâline getirilmiş, böylece ilçe sayısı 12’ye çıkmıştır. 22 Mart 2008 tarihli resmî gazetede yayımlanan 5747 sayılı yasa ile de merkez ilçe kaldırılarak Odunpazarı ve Tepebaşı adıyla 2 yeni ilçe daha kurulmuş ve ilin toplam ilçe sayısı 14’e ulaşmıştır.
Eskişehir, 2 Eylül 1993’te çıkarılan 504 sayılı kanun hükmünde kararname ile büyükşehir unvanı kazandı. 2004 yılında çıkarılan 5216 sayılı kanun ile büyükşehir belediyesinin sınırları valilik binası merkez kabul edilerek yarıçapı 20 kilometre olan dairenin sınırlarına genişletildi. 2012 yılında çıkarılan 6360 sayılı kanun ile 2014 Türkiye yerel seçimlerinin ardından büyükşehir belediyesinin sınırları il mülki sınırları oldu.
KAYNAKÇA:
2)T.C. Eskişehir Valiliği
3)eskisehir.bel.tr